Geceden Kalan Sessizlik
Gece, gökyüzüne asılı son yıldızlarını birer birer toplarken, sabahın ilk ışıkları suya düşüyor. Dereler, geceden kalan sessizliği bir sır gibi saklayarak ağır ağır akıyor. Su, kayaların arasından süzülürken bir ninni mırıldanır gibi, insanın ruhuna dokunan bir huzur yayıyor. Kuşlar bu melodiyi duyunca uyanıyor, dalların arasından ince ince cıvıltılar yükseliyor. Rüzgâr, ağaçların arasından geçip yapraklara küçük sırlar fısıldıyor. Doğa uyanıyor.
Şehir henüz tam anlamıyla kendine gelmemiş. Sabahın en temiz anında, insanın ciğerlerine dolan hava sanki tüm dertleri alıp götürmek ister gibi. Bir nefes alıyorum. İçimde, çocukken su kenarında duyduğum o ferahlık hissi. Çıplak ayakla toprağa bastığım o ilk an… O günleri hatırlıyorum.
Çocukken her yaz, dedemin köyüne gittiğimde derenin başında saatlerce suyun sesini dinlerdim. Dedem derdi ki: “Su, sabırlı insan gibidir, evladım. Önüne ne çıkarsa çıksın yolunu bulur. Kayaya çarparsa yön değiştirir, ama asla durmaz.” O zamanlar ne demek istediğini tam anlamazdım. Ama şimdi, şehirde zamanın içinde kaybolmuşken, dedemin sözleri suyun sesiyle birlikte aklıma düşüyor. Hayatın da bazen su gibi akması gerektiğini, engellere çarpsak bile yolumuza devam etmemiz gerektiğini fark ediyorum.
Şehirde zaman hep acele içinde. İnsanlar, yetişmek zorunda oldukları yerlerin telaşıyla gökyüzünü unutuyor, rüzgârın nasıl estiğini fark etmiyor. Oysa doğada böyle bir acele yok. Bir yaprak, düşeceği zamanı kendisi seçer. Bir kuş, kanatlarını açmadan önce rüzgârı hisseder. Bir dere, acele etmeden ama durmadan akar. İnsan da bazen durup dinlemeli, doğanın verdiği öğütleri anlamalı.
Rüzgâr birden biraz daha sert esiyor, tüylerim diken diken oluyor. O an, gerçekten yaşıyor olduğumu hissediyorum. Şehirde kaybolan hislerim, doğanın içinde yeniden uyanıyor. İşte bu yüzden bazen durup bir derenin kenarında oturmalı, rüzgârı hissetmeli, kuşların cıvıltılarına kulak vermeli. Çünkü doğa, sabırla bekler. Biz onu unutsak da o bizi hiç unutmaz.
Birsen EKER
Yorum gönder