İshak Paşa Sarayı

İshak Paşa Sarayı

Türkiye’mizin her yeri ayrı bir tarih, her karışı ayrı bir hikayedir.
Benimde gidip görme şansımın olduğu İshak paşa sarayını sizler için derledim …
Mutlaka gidip görülecek yerlerinizin arasında listenizin ilk sırasında yer alsın.

İshak Paşa sarayının yapımı; IV. Murat’ın, İran Seferinde (1634) Osmanlı ordusuna cesaret ve kahramanlık göstererek, sağ kolunu kaybeden ‘Çolak’ lakaplı Abdi Paşa ile başlamış, İshak Paşa tarafından tamamlanmıştır.
1685 – tarihinde başlanmış ve 1785 tarihinde 99 yıl sonra tamamlanmıştır.

1651 yılında doğan ve ölüm tarihi kesin olarak bilinmeyen
Ahmedi Hani ye ait birde türbe yapılmıştır. Türbenin yanında sonradan birde cami yapılmıştır. Türbe Doğubayazıt’a 8 km. mesafede, İshak Paşa Sarayının üst kısmındadır ziyarete açıktır.
İshak Paşa Sarayı; 
Ağrı’nın Doğubayazıt ilçesinde bulunan bir saraydır. Yapımına 1685 yılında başlanan ve 1784’te tamamlanan saray; içinde barındırdığı cami, türbe, kütüphane, mahzenler, koğuşlar, harem ve selamlık bölümleri ile büyük bir yapı kompleksidir. Osmanlı İmparatorluğu döneminde inşa edilmesine karşın genel olarak Selçuklu mimarisinden izler taşıyan İshak Paşa Sarayı’nda; Batı kökenli barok, gotik, rokoko ve ampir gibi sanat akımlarının etkileri de gözlemlenir. 2000 yılından beri UNESCO’nun Dünya Mirası Geçici Listesi’nde bulunmaktadır.
Tarihçe
İshak Paşa Sarayı, ocaklık olarak Bayazid Sancağına tasarruf eden Kürt beylerinden Mahmut Paşa (sancak beyliği 1720-1768) tarafından yaptırılmış ve onun yeğeni veya akrabası olan İshak Paşa (1775-1799) zamanında yapılan eklemelerle tamamlanmıştır. Harem kapısı üzerindeki 1785 tarihli kitabeden ötürü İshak Paşa adı yerleşmiştir. Bu İshak Paşa’nın 1789-1790’da vezir rütbesiyle kısa bir süre Çıldır valisi olan diğer İshak Paşa ile herhangi bir ilgisi yoktur.
Kürt fakih ve şair Ahmed-i Hani, Bayezid beylerinin kapısında katiplik yapmış olup türbe olarak ziyaret edilen kabri sarayın yakınındadır.
Mimari
Temelde üç ana bölümden oluşan İshak Paşa Sarayı’ndaki iki avlu ve has bahçe arasındaki geçişler büyük taç kapılarla sağlanır. Saray kompleksi içerisinde yer alan her yapı ise bu avluların etrafında konumlandırılmıştır. Cümle kapısının açıldığı birinci avluda muhafız koğuşları, zindanlar, arabalık ve tavla bölümleri ile bir çeşme bulunurken; ikinci avluda sarayın selamlık kısmı olan muayede salonu, kütüphane, türbe, cami ve ambarlar yer alır. İkinci avludan açılan başka bir büyük kapı aracılığıyla da harem, ziyafet salonu, hamam, kiler, mutfak ve bahçe gibi kısımlara ulaşılır.
Harem kapısındaki aslan kabartmaları ve bitki motifli bordürler

Taç kapılar
İshak Paşa Sarayı’nın mimarisinde öne çıkan unsurların başında taç kapılar gelir. Farklı boyutlarda ve değişik tarzda süslemelerle inşa edilmiş bu kapıların her biri kendine özgü bir karakter kazanmıştır. Bu yönüyle yapı, Sivas’taki Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası ile benzerlik gösterir. Saray taç kapılarında yaklaşık 110 farklı motifin kullanılması, yapının bulunduğu coğrafyanın farklı kültürel bölgelerin kesişiminde yer almasıyla açıklanabilir. Öte yandan İshak Paşa Sarayı’nın kapı detaylarına işlenen bezemeler; Türk-İslam sanatına başta Batı kökenli barok, gotik, rokoko ve ampir üslupları olmak üzere İran ve Kafkasya gibi bölgelere ait yabancı mimari unsurların girmesine de sebep olmuştur.
Cümle kapısı
Cümle kapısının mukarnaslı kavsarası
Sarayın bölümleri arasında geçişi sağlayan, anıtsal nitelikte dört büyük kapı bulunur. Bu kapıların taç kemerlerinde kullanılan süslemeler ise birbirinden farklılık göstermekle birlikte yapıdaki estetiği ön plana çıkaran önemli unsurlardan biridir. Sarayın doğu cephesinde bulunan cümle kapısı, yapıya dışarıdan erişimi sağlayan tek kapıdır. 10.6 metre genişliğinde, 11.8 metre yüksekliğinde ve 4.8 metre derinliğinde olan bu kapı, tipik Selçuklu kapı mimarisinin etkisinde kalınarak inşa edilmiştir. Doğudaki beden duvarının güneye doğru çıkıntı yaptığı noktada bulunan kapının etrafını fazla derin olmayan mukarnaslı bir kavsara ve iç içe geçmiş yüksek pahlı iki sivri kemer çevreler. Beşi öndeki güney cephede, beşi ise arka tarafta kalan kuzey cephede bulunan toplamda on adet gömme sütun kapı boşluğunu sınırlarken bu sütunların arasına da dikdörtgen nişler yerleştirilmiştir. Yüksek kaideler üzerinde yükselen sütunlarda ampir üslubun etkileri gözlemlenir. Nişlerin içerisinde ise girift tekniğiyle oluşturulmuş simetrik madalyonlar bulunur. Bunları, rokoko tarzındaki bitki motifli kabartmalardan oluşan bordürler çevreler. Kompozisyonda kalp, palmet, lotus ve göz gibi motiflerin bulunması; sarayda yaşayanların neşesinin, kem gözlerden korunması adına bir nazarlık görevi görmesi için kullanıldığı şeklinde yorumlanır. Kapı boşluğunun birbirine bakan iç cephelerinde ise yine rokoko tarzda, düğümlenerek devam eden ve köşelerinde akantus yaprakları barındıran başka bir madalyon kullanılmıştır. Kısacası yapısal özellikleri itibarıyla geleneksel Selçuklu mimarisinin devamı niteliğinde olan cümle kapısının süslemelerinde Batılı sanat akımlarından da sıklıkla yararlanıldığı gözlemlenir.
Avlu kapısı
Birinci ve ikinci avluların arasında kalan avlu kapısı, ana giriş kapısının aksine üzerinde bulunduğu duvar ile kaynaştırılmış bir vaziyettedir. İç içe geçmiş fakat ilkine kıyasla daha yüksek boyutlu iki kemerin içerisinde yer alan bu kapıda genel olarak gotik mimarinin etkileri görülür ve cümle kapısı üzerinde bulunan süslemelere göre daha sade motifler tercih edildiği söylenebilir. İki katlı olan taç kapının alt kısmı, dikdörtgen bir çerçeve içine alınmış olan basık kemerli bir girişe ev sahipliği yapar. Burada başlayan beşik tonozlu ve düz tavanlı koridor, yaklaşık 11 metre boyunca kuzeye doğru ilerleyerek avluları birbirine bağlar. Tavanda bulunan madalyon, birbirinin içinden geçen dört şeritli bir rumî ve yaprak motifleriyle oluşturulmuştur. Her bir köşeye yerleştirilen çeyrek motif ise sonsuzluk fikrine işaret eder. Bu madalyonda kullanılan kompozisyonun benzerlerine, dönemin halı desenlerinde ve cilt kapağı süslemeciliğinde de rastlamak mümkündür. Kapının iki yan pahında karşılıklı yerleştirilmiş stilize servi ağacı kabartmaları bulunur.

Selamlık kapısı
İkinci avluya açılan kapılardan bir diğeri de sarayın kütüphane, muayede salonu ve cami gibi kısımlarını içeren selamlık bölümünün kapısıdır. Üzerinde bulunduğu duvarı ortalayan kapı, yapısal özellikleri bakımından tipik bir Selçuklu kapısıdır. Saraydaki diğer kapılar gibi iç içe geçmiş iki kemerden oluşan selamlık kapısının iç kısmında mukarnaslı kavsarayla birleşen gömme sütunlar yer alır. İlk kemerin içinde kapı kanatlarını çevreleyen ve yıldız çiçeği, tomurcuk, dal gibi motiflerden oluşan bir bordür bulunur. Kapı boşluğunun birbirine bakan cephelerine simetrik şekilde yerleştirilmiş dikdörtgen nişlerin içine ise barok tarzda tasarlanmış ve çağdaşı olan başka bir yapıda benzerine rastlanmayan iki ağaç motifi işlenmiştir. Bir vazodan çıkarak birbirine geçmiş şekilde ilerleyen dalların uçlarına stilize çilek veya üzüm figürleri yerleştirilmiştir. Geleneksel Türk İslam sanatına yabancı olan bu kompozisyonun erken dönemdeki kullanımlarına Kudüs’teki Kubbetü’s-Sahre ve Tunus’taki Kayrevan Ulu Camii’nde rastlanır. Selamlık kapısındaki bir diğer süsleme ise diğerlerine nazaran iyi korunamamış olan ve kapı boşluğunda, kemerin hemen üzerinde yer alan bir kabartmadır. Dikdörtgen formunda bir panonun orta kısmında bulunan rozeti, iç içe geçmiş stilize rumî motifleri çevreler. Rozetin içindeyse tezhip sanatında kullanılan penç figürüyle benzerlikler taşıyan, yoğun yapraklı bir çiçek kompozisyonu yer alır.
Harem kapısı
İshak Paşa Sarayı’nın anıtsal nitelikteki son taç kapısı, yine ikinci avludan ulaşılan harem kapısıdır. İki katlı, dikdörtgen bir çerçeve ile üzerinde bulunduğu cepheden ayrılmış olan bu kapıya kesme bazalt taştan yapılmış, üç basamaklı bir merdiven aracılığıyla erişim sağlanır. Gömme sütunların yukarı doğru uzanıp tepede birleşerek dikdörtgen formunu aldığı bu çerçevenin iç kısmındaki bordürde bitkisel motiflerin yanı sıra hayvan kabartmalarında da yer verilmiştir. Bordürün alttaki başlangıç noktasında birbirine bakan iki aslan figürü görülür. Aslanların kuyruklarından dallanarak başlayan motifler birbirleriyle iç içe geçerek bir hayat ağacı oluşturur. Ağacın dallarında ise nar ve akantus betimleri göze çarpar. Aslan tasvirlerinin genel özellikleri incelendiğinde Selçuklu mimarisinde kullanılagelen formlardan ziyade İran sanatındaki aslan figürlerine daha çok benzediği söylenebilir. Harem kapısındaki aslan figürlerinin benzerlerine II. Gıyâseddin Keyhüsrev’in armalı gümüş parası üzerinde, Burdur’daki İncirhan Kervansarayı’nın taç kapısında ve Erzurum’daki Yakutiye Medresesi’nde de rastlanır. Saraydaki diğer taç kapıların tamamında olduğu gibi yine mukarnaslı bir kavsara içine alınmış olan kapı girişini de bitkisel bir bordür çevreler. Bu bordürün hemen üzerindeyse sekiz satırlık bir kitabe kuşağı yer alır. Sivri kemer formunu alarak sona eren kavsaranın yukarısında içi iri yaprak ve dal kabartmalarıyla doldurulmuş, kare çerçeveli bir niş bulunur. “Hüvel hallakul-baki” ifadesinin yazılı olduğu bu nişin üstündeyse kapı kompozisyonunun ikinci katını oluşturan balkon penceresi yer alır. Harem kapısını yapıdaki diğer taç kapılardan ayıran en önemli özellik ise dikdörtgen çerçevenin her iki yanına simetrik şekilde yerleştirilen üç boyutlu ağaç kabartmalarıdır. Vazoya benzer bir gövdeden çıkarak yine hayat ağacı formunu alan bu duvar heykelleri, tıpkı kapı çerçevesi gibi dikdörtgen nişler içine alınmıştır. Fakat geleneksel hayat ağacı motiflerinden ziyade burada palmet, akantus, stilize çiçekler, üzüm salkımı ve ay çiçeği gibi alışılagelmişin dışındaki tasarımlara yer verilmiştir.

                                                                              DR.NERGÜL  YILMAZ 
                                                                         ARAŞTIRMACI – GAZETECİ 

Yorum gönder