Bir kadın ağlıyorsa, dünya o gözyaşında boğulmaya mahkûmdur. Çünkü kadın gözyaşı yalnızca bir damla değildir; toprağın bereketini solduran, vicdanın susuzluğunu gösteren tuzlu bir çığlıktır.
Bir kadının kalbi kirleniyorsa, toplumun kalbi çoktan incinmiştir. Çünkü kadın, geleceğin nefesidir, adaletin temelidir. O nefes kesildiğinde gelecek karanlığa gömülür, o temel çöktüğünde insanlık yerle bir olur.
Susturulan her kadın, insanlığın bittiğinin kanıtıdır. Kadının sesi, hakikatin yankısıdır; o sustuğunda, dünya sağır kalır.
Peki, kadının sesi kesildiğinde ne olur?
İnsanlığın vicdanı zindana atılır; karanlık dehlizlerde vicdan yoksunu yaratıkların vahşeti yankılanır. Evladının gözü önünde bir annenin gördüğü işkencenin izi yalnızca o çocuğun kalbine değil, bütün bir insanlığın hafızasına kazınır. O iz, asırlarca silinmez.
Kadın sustuğunda, sessiz çığlıkları göğe yükselir; arşı titretir, toprağı sarsar. Çünkü kadının susturulması yalnızca bir sesin yok edilmesi değildir; hakikatin, merhametin, adaletin susturulmasıdır. Onun sessizliği, aslında dünyanın en büyük feryadıdır.
Kadın neden susturulmak istenir?
Çünkü kadın güçlüdür. Kadın zekidir. Kadının bakışı, erkeğin en derin korkusudur. Yüzyıllardır kurulan erkek egemenliği, kadının hakikati dile getirdiğinde çatırdar; çünkü hiçbir egemenlik, hakikatin sesine tahammül edemez.
Erkek egosu, kadının başarısını, toplumda ön planda olmasını asla hazmedemez. Bu yüzden kadın sömürülür, değersizleştirilir, sesi bastırılır. Gücü elinden alınmaya çalışılır.
Ama onlar bilmez: Kadın, acı çektikçe güçlenir. Her sömürü, onda bir direniş tohumu yeşertir. Her değersizleştirme, iç dünyasında çelikten bir kalkan örer. Ve zamanı geldiğinde… Onun susturduğunu sandıkları ses, bir gün öyle gür bir çığlığa dönüşür ki duvarları yıkar, zincirleri parçalar.
Kadın özgürleşince dünya bir bahar mevsimine dönüşür. Çünkü kadın hayattır, kadın nefestir; onun varlığı hem aileye, hem çocuğa, hem topluma can suyudur.
Özgür kadın, hastalıklı zihinlere şifa, gelecek nesillere ilaçtır. Onun nefesi, karanlığı dağıtan bir sabah rüzgârı, onun bakışı, insanlığın yeniden doğuşudur.
Bir kuşun kanadındaki güç neyse, dünyadaki gücün en temel noktası da kadının özgürlük tınısıdır. O tını, zincirleri kıran bir ezgiye dönüşür; köhnemiş zihniyetlerin pasını çözer, insanın özünü yeniden aydınlatır.
Kadın özgürleştiğinde yalnızca kendini değil, bütün bir toplumu özgürleştirir. Çünkü kadının tutsaklığı, toplumun prangasıdır; kadının özgürlüğü ise insanlığın dirilişidir. Ve asıl hakikat şudur: Kadın özgür olmadıkça hiçbir bahar tam anlamıyla gelmez; ama kadın özgürleştiğinde, en kurak toprak bile çiçeklenir.
GÜLCE YAREN







