Home / Haber / Kalabalık Yalnızlık

Kalabalık Yalnızlık

Yılın en popüler ifadesi Kalabalık Yalnızlık seçilmiş. Klavye tutan eller öyle
karar vermiş. Peki nedir bu kalabalık yalnızlık? Herkesin kendi içinde muhakkak
ilk akla gelen tanımı vardır. Bir dereden taşar gibi , esaretten hürriyete koşar gibi
kaçışan kalabalıklara fazla değil bir adım geri çekilerek baktınız mı hiç?

Kaldırımların her gün telaşlı ve yorgun topuklarla ezilmiş o kalabalık tenhalığına eğilip kulak verdiniz mi?

Kimse kimsenin gözüne bakmıyor ve yüzüne gülmüyorken; dışarı çıkmadan
önce ayna karşısında her detay için ince ince titizlikle harcanan saatlere acıdınız mı? Keşke onca pahalı ürünler yerine yüzüne sahici bir tebessüm , gözlerine gün ışığı takabilse , saçlarına nahif bir meltemin kokusunu işleyebilseydi insanımız. Telefonunun şarjı kadar kalbinin samimiyetini kontrol etseydi evden çıkarken. Bugün bana yetecek kadar iyi niyetim yanımda mı diyebilseydi.

Özen gösterilen dış görünüş cilalanıyor, dışardan bakıldığında herkes kusursuz. Oysa vicdanlarının derinliklerinde lağımlar , çirkef kuyuları var. Bu
döneme şu nitelemeyi bahşediyorum : Kirli Temizlik.. diyor Victor Hugo..
Demek ki bizim çağımıza özgü değil bazı şeyler..

Gerçek dünya etiyle kemiğiyle dipdiri , soğuğu ve sıcağıyla , ayazı ve yangınıyla hüznü ve heyecanıyla , sevinci ve acısıyla ,zoru ve kolayıyla , yokuşu ve düzüyle
yanı başımızda öylece dururken ; ve biz her gün gözlerimiz sanal bir dünyaya kilitli onun içinden omuzlarımız çarpa çarpa geçiyor olsak da neden bu kadar yok sayıyoruz ?Neden bu kadar görmezden geliyoruz ? Belki de gerçekten göremiyoruz.. Görebilen azınlık için çok zor ve dayanılmaz olmadı mı bu körler
çağı? Neredeyse görmenin suç , ayık olmanın ayıp , farkında olmanın paranoya, çok düşünmenin delilik ,çok okumanın felaket ,bir şeyler yapmanın ,yapmak istemenin enayilik sayıldığı bir çağ..

Çok kolay kolay konuşulur oldu bazı duygular ; başta aşk ve sevda olmak üzere. Döke saça ortalığa acımadan ..Ne kısa yaşanıyor her şey ve hızlı.. Ve öylesine,
özensiz.. Çok bağırarak büyük harflerle.. Hemen de vazgeçiyorlar , başlasalar da kızıl kıyametlerle.. Herkes geçip gittiği yeri ateşe veriyor ve dönüp bir bakmıyor
bile enkaza.. Tanışan yok henüz vefa adlı yabancıyla..

Uğultular içinde kendine sessiz bir kulübe kurabilenler bir oh çekse de ; bazıları hala bir şeyler anlatma derdinde , kimse dinlemiyor gözükse de.. Sağır
mı kulaklar ? Dilsiz mi ağızlar? Neden anlaşamıyor insanlar?

Aslında çok konuşuyorlar ve az susuyorlar..
Onca amaçsız cümleyi nerde biriktiriyorlar?
Sıkı sıkı kapatıyorlar perdeleri
Hiç merak etmeden; görmüyorlar olan biteni..
Yaralı bir hastaya vurulmuş çok yerinden
Bahsediyorlar sağlıklı beslenmeden..
Yaraları sarmıyorlar, bakıp üzülüyorlar
Sarar gibi yapıyorlar
Sızıntıları fark etmeden , geçip gidiyorlar..

Bunca uzaklığın , kopukluğun , umursamazlığın ,bireyselliğin ve tembelliğin arasında bir de herkes yorgun ,herkes kırgın , herkes bıkmış ,herkes aldatılmış,
herkes yeterince anlaşılamamış , herkes terkedilmiş ve herkes başı okşanmadan bırakılmış.. Peki bu enkazın failleri nerede , hangi sokakta ? Bunca yaralının
celladı nerde saklanmakta? Nerde bu suçlular herkes mağdursa?


Gülsüm BERBER

Cevap bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir