Home / Edebiyat / Mektup

Mektup

Ahşap, çiçek oymalı çalışma masamın başına oturdum. Arkamdaki pencereden günün son ışıkları altın renkleriyle içeriyi dolduruyordu. Çekmeceden boş bir kâğıt alıp önüme koydum, dolma kalemimi de alıp her zamanki gibi mektuba “saygıdeğer Zemheri” ibaresiyle başlayarak yazmayı sürdürdüm.

“Saygıdeğer Zemheri,

Diğer mektuplarıma da cevap vermediniz ve biliyorum muhtemelen buna da cevap vermeyeceksiniz ama içimde kalmasın dedim ve gene yazmak istedim. Bugün hava oldukça yağmurluydu ve ben şemsiye almadan dışarı çıktım. Yağmurda ıslanmayı seviyorum, küçükken annem hep kızardı ama şu an kızamıyor çünkü büyüdüm. Biliyor musunuz eğer sizinle çocukken karşılaşmış olsaydık; salıncak sıramı hep size verirdim, saklambaç oynarken sizi görsem de sobelemezdim, sulu boyalarımdan siyahla beyazı karıştırmanıza izin verirdim, atan alır kuralını bozar topu siz dışarı atsanız da ben alırdım, nefesimi kesmek uğruna pamuk şekercinin son pamuk şekerine yetişir onu da size verirdim, dondurma sırasında önüme geçmenize kızmazdım, oyun oynarken gürültü yapıyoruz diye bağıran komşu size kızmasın diye gürültüyü benim yaptığımı söylerdim. İşte sizi aslında bu kadar seviyordum ama çocukken karşılaşmadık ki size bunlardan birisini yapayım. Ama şu an karşılaşırsak bilin ki sizi sevdiğimi göstermek adına yapacağım çok şey var. Mesela otobüste ya da uçakta hep cam kenarına oturmanıza izin verirdim. Yahut; karpuzun orta kısmını size verirdim, baharın ilk papatyasını size getirir, yıldız kaydığını gördüğüm an sizin herhangi bir dileğiniz kabul olmasını dilerdim. Sizi neye benzettiğimi sorsaydınız bana, gökkuşağı derdim. Ne bir kelebek ne de bir çiçek, sadece gökkuşağı… Herkesin göremeyeceği kadar özel, görenleri hayran bırakacak kadar güzel, ulaşılamayacak kadar hayal ama uzansanız dokunabileceğiniz kadar gerçek ve masallarda yer alacak kadar efsanevi.

Hoşça, sağlıkla ve en çok da mutlulukla kalın saygıdeğer Zemheri.

İmza Mihmandar”

Mektubumu mor renkli bir zarfa koyup kapattım. Arkasına adresini kırmızı mürekkepli dolma kalemimle yazıp çok sevdiğim mor menekşeli bir pulu yapıştırdım. Çiçekleri seviyordu, biliyordum. Mektubu eflatun bir balmumuyla mühürlerken, balmumuyla kuruttuğum portakal çiçeğini de sabitlemeyi unutmadım. Biliyordum, bu sefer de okumayacak ve cevap vermeyecekti. Güneş batmışken odam loşlaşmaya başlamıştı, çalışma masamdan kalkıp kapıya yöneldim. Merdivenlerden inip hole çıktım, dış kapıyı açtığımda güzel bir meltem karşıladı beni. Postane hemen karşımdaydı ve her cumartesi mektup bırakmayı kendime adet edinmiştim. Postaneye mektubumu bıraktıktan sonra eve dönerken kapımın yanındaki ahşap oymalı posta kutumun içine mektup atıldığını fark ettim. Posta kutumu açıp da karşımda mavi zarflı bir mektup bulduğumda içimde bir kıpırtı hissettim. Arkasını çevirip bakınca üzerindeki el yazısının, el yazısını bildiğim kişilerden gelmediğini fark etmeme sebep oldu. Benimki gibi bir dolma kalemle yazılmıştı. “İyi de yabancı kimse bana mektup göndermezdi ki” diye düşünürken aklıma bir ihtimal geldi: “Zemheri”

Amine Uyğur
27/04/2025

Cevap bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir