Osmanlı İmparatorluğu yüzyıllar boyunca üç kıtaya hükmetmiş bir dünya gücüydü. Ancak bu büyük devlet, Avrupa’daki gibi soylu, güçlü ve kalıcı bir aristokrat sınıf yetiştiremedi. Peki neden?
Saray İçinde Bitmeyen Mücadele
Osmanlı hanedanı, yalnızca dışarıdaki tehditlere değil, içerideki potansiyel güç odaklarına karşı da temkinliydi. Kardeş katli, vezir kıyımları, sadrazamların kısa ömürlü görevleri… Bunların hiçbiri tesadüf değildi. Bir aile biraz öne çıksa, kısa sürede ya sürgün edilir ya da yok edilirdi.
Avrupa’da ise durum tam tersiydi. Kontlar, dükler, baronlar yalnızca kralın memuru değil, kendi bölgelerinde güç sahibi kişilerdi. Bu güç, kuşaklar boyunca aktarılarak kurumsallaştı ve zamanla bilimi, sanatı, eğitimi destekleyen bir üst sınıfın oluşmasını sağladı.
Osmanlı’da ise böylesi bir sınıf doğmadan bastırıldı.
“Onlar milletleriyle çalışıyor, biz yarısını hapsetmişiz”
II. Mahmud döneminde Osmanlı, bu yapısal farkın nedenlerini anlamaya çalıştı. Sultan Mahmud’un eniştesi olan amiral, Rusya’ya gönderildi. Geri döndüğünde saraya sunduğu raporda şu dikkat çekici cümle vardı:
“Onlar milletlerinin tamamıyla çalışıyor, biz ise yarısını hapsetmişiz.”
Bu cümle, yalnızca siyasal değil; kültürel ve toplumsal bir öz eleştiri olarak okunmalı.
Matbaanın Gelişi ve Ulemanın Direnci
Osmanlı’da yenilikler çoğu zaman ideolojik dirençle karşılaştı. II. Bayezid döneminde matbaa getirilmek istendiğinde, ulema buna karşı çıkar. Gerekçeleri ise düşündürücü:
“Allah’ın adı makineyle basılamaz.”
Bu nedenle matbaanın gelişi 300 yıl gecikir. Avrupa’da bilgi çoğalırken, Osmanlı’da el yazmalarıyla sınırlı bir dünya kalır. Bu yalnızca teknolojik değil, aynı zamanda zihinsel bir kapanmışlıktır.
Bilime Değil, Makama Tapmak
Osmanlı, gücünü halktan değil, saraydan almayı tercih etti. Bürokrasi, saraya yakın olmayı her şeyin önüne koydu. Uzun vadeli planlar, halk refahı ya da bilimsel ilerleme çoğu zaman göz ardı edildi. Herkesin derdi, mevcut konumunu korumaktı. Bu da doğal olarak sorgulayan, düşünen, üreten bir elit sınıfın oluşmasına imkân vermedi.
Gerçekle Yüzleşmek
Bugün hâlâ bazı çevrelerde sıkça duyduğumuz şu iddia artık gerçekliğini yitirdi:
“Batı, bizim gelişmemizi istemiyor.”
Sorun dışarıda değil, içerideydi. Biz parayı, makamı, tahtı ve bahtı; halkın refahı ve bilimin önüne koyduk. Bu da bizi hem aristokrasi üretmeyen hem de düşünceye dayalı ilerleme sağlayamayan bir düzene mahkûm etti.
Osmanlı’nın aristokrasi üretememesi yalnızca bir siyasi yapı meselesi değil, aynı zamanda bir zihniyet sorunudur. Ve bu sorunla hesaplaşmadan, sağlıklı bir geleceği inşa etmek oldukça zor.
Yazar Selin Kantoğlu