Home / Tarih / Gören Körler, Kör Görenler: José Saramago’nun Metaforik Evreninde Körlük

Gören Körler, Kör Görenler: José Saramago’nun Metaforik Evreninde Körlük

José Saramago, yalnızca Portekiz’in değil, dünya edebiyatının en kendine özgü seslerindenbiridir. O, edebiyatın bir süs değil, bir vicdan olduğuna inanan yazarlardandı. Hayatı boyuncahem dilde hem düşüncede iktidara karşı durmuş; kelimelerle duvarlar değil, kapılar açmıştır.Bu yüzden ona boşuna “yazarların üstadı” denmez. Bir yanda siyasi baskılara karşıdemokrasi ve özgürlük için verdiği inatçı mücadele, diğer yanda dilde kurduğu benzersizevren… İkisi birleşince ortaya yalnızca romanlar değil, insanın kendini yeniden görmesinisağlayan aynalar çıkar.

1995’te yayımlanan Körlük (Ensaio sobre a cegueira), bu aynalardan belki de en sarsıcı olanıdır. Roman, nedeni açıklanmayan bir körlük salgınının bir şehri sarmasıyla başlar.İnsanlar bir anda “bembeyaz” bir körlüğe kapılır. Bu körlük ne fizyolojiktir ne de basit bir felaket öyküsüne hizmet eder; Saramago’nun ustaca ördüğü bir ironidir. Çünkü aslında körolan gözler değil, insanlığın vicdanıdır. Gözlerini açtığını sanan bir toplum, yıllardır etrafındaki gerçekleri görmeden yaşamıştır. Salgın geldiğinde ise yalnızca gözlerini değil, tüm insanlık mirasını da kaybettiğini fark eder.

Aforizmadan Kaçan, Metafora Sığınan Bir Üslup

Saramago’nun metinlerinde kolayca alıntılanacak aforizmalar bulmak zordur. Çünkü o, düşünceleri keskinleştirip bir cümleye hapsetmekten kaçınır. Aforizma, “tek bir hakikat” duygusu verir; oysa Saramago, hakikatin kıvrımlı, çoğul ve sorgulanabilir olduğuna inanır. Bu yüzden cümleleri uzun, virgüllerle örülü, bazen konuşmalar tırnaksızdır; sanki düşünceler
birbirine çarparak yeni anlamlar doğurur.

Bu dilsel tercihi, romanın temasıyla uyumludur. Körlüğün ironisi, kısa ve keskin bir sözle değil, olayların, karakterlerin ve sessizliklerin arasından sızar. Okur, her satırda hem anlatının hem de kendi körlüğünün katmanlarını fark eder.

Metaforun Ustası

Saramago, metaforları bir süs olarak değil, düşüncenin taşıyıcısı olarak kullanır.

Körlükte salgın; bir toplumun ahlaki çürümesinin, politik körlüğünün ve bireysel duyarsızlığının alegorisidir

  • Körlük, politik düzlemde, devletin kriz anlarında halkını nasıl birer “tehlike”yedönüştürdüğünü gösterir.
  • ● Etik düzlemde, insanlar görme yetilerini kaybettiklerinde birbirlerine nasıldavrandıklarıyla sınanır.
  • ● Varoluşsal düzlemde ise körlük, insanın kendi karanlığıyla yüzleşmesidir.

Tek gören kişi olan doktorun karısı, bu ironik dünyada bir kurtarıcı değil, bir tanıktır.
Gördükleri, bir lütuf olmaktan çok, dayanılmaz bir yük hâline gelir. Saramago burada,
“görmek” eyleminin de masum olmadığını hatırlatır: Bazen görmek, acının tam ortasında
durmak demektir.

Bir Yazar Olarak Direniş

José Saramago, yalnızca romanlarıyla değil, duruşuyla da çağının tanığıdır. Portekiz’de diktatörlük döneminde sansüre maruz kalmış, açık sözlülüğü nedeniyle resmi kurumlarla sık sık çatışmıştır. İsa’ya Göre İncil romanı Katolik çevrelerin tepkisini çekince hükümetin ödül
listelerinden çıkarılmış; buna karşılık Saramago ülkesini terk ederek Kanarya Adaları’na yerleşmiştir. Ama sesi hiçbir zaman susmamıştır.


Onun için edebiyat, yalnızca estetik bir uğraş değil, aynı zamanda demokrasinin bir biçimiydi. Yazmak, sessiz bırakılanlara söz vermek, görünmeyenleri görünür kılmaktı. Körlük, tam da bu nedenle bir “felaket” romanı değil, bir uyarı metnidir.

Sonuç: Körlüğün Ardında Ne Var?

Romanın sonunda körlük bir anda sona erer. Kimse nedenini bilmez, tıpkı neden başladığını bilmediği gibi. Ama artık hiçbir şey eskisi gibi değildir. Körlük geçtiğinde gözler açılır, fakat soru baki kalır: Gerçekten görüyor muyuz?


José Saramago, bu soruyu cevapsız bırakır. Çünkü cevap, okurun kendi bakışında saklıdır.
O, bizlere hazır aforizmalar değil; içinden geçeceğimiz metaforik bir labirent bırakır. Ve bu labirentte kaybolmak değil, yeniden görmeyi öğrenmek gerekir.

Yazar: Selin Kantoğlu

Cevap bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir