Avrupa’nın kuzeyinde, Baltık Denizi’nin soğuk sularında bir efsane yüzyıllardır yankılanır: Vineta. Bu gizemli şehir, kimi kaynaklara göre “Baltık’ın Atlantis’i”, kimilerine göre ise “gösterişin lanetlediği bir uygarlık”tır. Arkeologlar ve tarihçiler hâlâ bu efsanenin ardındaki gerçeği çözmeye çalışırken, Vineta hem tarih hem de mitolojinin sınırında yaşamaya devam ediyor.
Vineta’nın hikâyesi ilk kez Orta Çağ kroniklerinde geçer. Alman tarihçi Adam von Bremen, 11. yüzyılda yazdığı eserinde Vineta’yı “tüccarların cenneti, zenginliğin merkezi” olarak tanımlar. Şehrin yerini tam olarak belirtmese de, bugünkü Polonya kıyıları ile Almanya’nın Usedom adası civarında bulunduğu tahmin edilir. O dönemde Baltık kıyıları, Vikinglerin, Slav kabilelerinin ve Alman tüccarlarının sıkça buluştuğu ticaret noktalarıydı. Vineta da bu kültürel etkileşimin merkezinde yer almış olabilir.
Efsaneye göre Vineta halkı o kadar zengindi ki, altın ve gümüş gündelik eşyalar kadar sıradan hale gelmişti. Fakat bu zenginlik beraberinde kibir, açgözlülük ve Tanrı’ya karşı gelen bir umursamazlık getirdi. Bir gün deniz kabarmaya başladı ve dev dalgalar şehri tamamen yuttu. Vineta, bir anda denizin dibine gömüldü. Rivayete göre her yıl belirli bir günde, deniz sakin olduğunda, Vineta’nın çanlarının sesi hâlâ duyulabiliyor.
Bilimsel açıdan bakıldığında ise Vineta’nın izleri arkeolojik kazılarla araştırılmış durumda. Usedom adası yakınlarındaki arkeolojik buluntular, gerçekten de 11. yüzyılda büyük bir ticaret şehrinin burada var olduğunu gösteriyor. Bu şehir muhtemelen antik Vineta efsanesine ilham veren Wolin veya Jomsborg yerleşimiydi. Vikinglerin “Jomsviking” adını verdiği bir savaşçı topluluğun burada yaşadığı, hatta ticaretin bu kadar güçlü olmasının nedeninin onların koruması olduğu düşünülüyor.
Vineta efsanesi, tarihsel gerçeklikle mitolojik anlatının birbirine nasıl karıştığının mükemmel bir örneği. Bir yanda batmış bir şehir fikri, insanın sonsuz merakını ve kaybolan uygarlıklara duyduğu ilgiyi besliyor. Diğer yanda, ahlaki bir uyarı taşıyor: “Zenginlik, ölçüsüzlükle birleşirse sonu yıkımdır.”
Bugün Vineta, Almanya ve Polonya kıyılarında düzenlenen kültürel etkinliklerle yaşatılıyor. Her yıl yaz aylarında “Vineta Festivali” adında tiyatral gösteriler düzenleniyor ve bu efsane yeniden canlandırılıyor. Belki Vineta gerçekten var olmuştu, belki de sadece insanlığın hırslarını anlatan bir masaldı. Ama her iki durumda da, Baltık’ın derinliklerinde kaybolmuş bir şehir fikri hâlâ insan hayal gücünü büyülemeye devam ediyor.