Home / Edebiyat / Kesrette Vahdet Üzerine: Çoklukta Birliği Görmek

Kesrette Vahdet Üzerine: Çoklukta Birliği Görmek

İnsanın varlık karşısındaki ilk tecrübesi dağınıklıkla başlar. Göz, birbiriyle ilgisiz gibi duran nice nesneyi görür; kulak, birbirine karışmış bin türlü sesi işitir. Fakat kalp, bu dağınıklığın ardında bir nizam arar. Çünkü insan, çoklukta kaybolmak için değil, çokluk içinden birliği bulmak için yaratılmıştır. Her şey birbirinden ayrıymış gibi görünür; ama aslında hepsi aynı hakikatin farklı yankılarıdır. Biz bu çokluğu çoğu zaman zıtlık sanırız, hâlbuki o zıtlık değil, birliğin tecellisidir.

Kesret, yani çokluk, görünüşün dünyasıdır. Her şeyin bir yüzü, bir biçimi, bir sesi vardır. Ama o seslerin tamamı tek bir melodinin parçasıdır. Görünen, aslında görünmeyenin aynasıdır. Vahdet ise o aynada yansıyan anlamdır; her şeyin dayandığı tek köktür. Çoklukta farklılık vardır, birliktedir mana. İnsan da bu iki hâlin arasında yaşar: bir yanda dağınık suretler âlemi, diğer yanda bütünlüğün huzuru.

Bazen etrafımıza bakarız, dünya karmaşa gibi gelir. İnsanlar, fikirler, yollar… Hepsi ayrı, hepsi kendi doğrusunu savunuyor gibi. Oysa bütün bu çokluk, aynı hakikatin farklı dillerle konuşmasından ibarettir. Her varlık bir kelime, her insan bir cümle, her hayat bir satır gibidir; ama hepsi aynı kitabın içinde yazılıdır. Bunu fark ettiğimizde, ayrılıklar anlamını kaybeder.

Çünkü hakikat şudur:

“Her varlık bir ses gibidir; bütün bu sesler ilahi bir senfoninin parçalarıdır. Bu yüzden kâinatta zıtlık değil, derin bir ahenk vardır.”

Çünkü insanın kendi içinde yaşadığı karmaşa da, aslında bu senfoninin bir parçasıdır. Biz bazen içimizdeki farklı seslerden korkarız; biri bize sabrı fısıldar, biri öfkeyi, biri sessizliği, biri kelimeleri… Ama hepsi bizde aynı merkeze yönelir. Her sesin bir anlamı vardır, yeter ki o anlamı görmeyi bilelim.

Ben bazen düşünüyorum: insanın kendi içinde bile kesret var. Duygularımız, düşüncelerimiz, arzularımız… Her biri farklı bir yöne çeker. Kalp bir yana, akıl bir yana gider bazen. Ama insan, bu çokluğu bir merkezde toplayabildiği kadar huzura yaklaşır. Çünkü içsel dağınıklığın çaresi, birliğin farkına varmaktır. Kendi içimizde vahdeti bulamadıkça dışarıda birliği göremeyiz.

İnsanın hakikati, parçalanmış hâllerin toplamı değildir. Biz, bütünü unuttuğumuzda kendimize yabancılaşırız. Oysa her şey bir kaynaktan doğar. Aynı kaynaktan, farklı suretlerde. Birliğin bilgisi, insanın hem kendine hem varlığa bakışını değiştirir. O zaman artık hiçbir şey “sıradan” değildir. Bir taş, bir ağaç, bir nefes bile… hepsi aynı anlamın başka bir yüzüdür.

Bazen bir çiçeğe bakarsın, tek başına bir güzelliği vardır. Ama o güzelliğin arkasında, bütün bir varlık düzeninin hikmeti gizlidir. Her parça, bütünden bir iz taşır. İşte “vahdet” dediğimiz şey, o izi görme idrakidir. Vahdet, sadece “bir” demek değildir. O “bir”, her şeyin kökü, anlamı ve yönüdür. Çoklukta o birliği görebilen insan, artık hiçbir ayrılığı düşmanlık olarak görmez. Çünkü bilir ki her farklılık, aynı kaynağın bir başka tecellisidir.

İnsan, içindeki çokluğu birliğe dönüştürdükçe olgunlaşır. Bu yüzden kesreti reddetmek değil, kesretin içinde vahdeti bulmak gerekir. Çokluğu inkâr eden, aslında birliğe de yabancılaşır. Çünkü birliğin güzelliği, çoklukta görünür. Nasıl ki renklerin hepsi ışığın içindedir, öyle de her varlık, birliğin ışığında anlam bulur.

Benim için bu mesele, sadece bir felsefi kavram değil, bir varlık tecrübesidir. İnsan bazen içinden geçen bin türlü düşünceyle yorulur; her duygu bir diğerini bastırmak ister. Fakat kalbin bir köşesinde hep bir denge arayışı vardır. O denge, aslında vahdetin sesidir. Varlığın sesi, kalpte yankılandığında insan kendini toplar. Parçalar bir araya gelir, insan bir olur.

Birlik, dağınık olanı toplamaktır. İnsanın iç dünyasında birliği bulması, dış dünyada da adaletli olmasının başlangıcıdır. Çünkü kendi içindeki dengeyi kuramayan, dışarıda denge kuramaz. Birlik bilinci, adaletin de, merhametin de köküdür. Her şeyi bir bilmek, her varlığa aynı hikmetle yaklaşmayı gerektirir.

Ben bazen bunu şöyle anlatırım: Bir ırmak düşünün, farklı kollara ayrılır, dağlardan geçer, vadilerden akar. Her kol sanki başka bir yol tutmuş gibidir ama nihayetinde hepsi aynı denize varır. İnsan da böyledir. Farklı yollardan, farklı tecrübelerden geçeriz; ama hepimiz aynı hakikate yöneliriz. Kiminin yolu uzun, kiminin yolu sarptır; ama yön birdir. Bu yüzden birbirimizi anlamak, birbirimizin hakikatine dokunmak mümkündür.

İnsanın hayatında da böyle değil mi? Her olay, her karşılaşma, her acı, her sevinç bizi bir yere götürür. Bazen o an anlamayız, dağılmış hissederiz, ama sonra dönüp bakınca görürüz ki her şey bizi bir merkeze doğru çekmiş. O merkez, birliğin bilgisine açılan kapıdır.

Kesrette vahdeti görebilmek, hayatın anlamını değiştiren bir idraktir. Artık hiçbir şey boşa yaşanmış değildir. Çünkü her şey, birliğe hizmet eder. Her farklılık, her yol ayrımı, insanın kendi bütünlüğünü bulmasına vesile olur.

Bunu fark ettiğinde insanın kalbi genişler. Artık hiçbir şeye öfkeyle, dışlamayla, “bu bana ait değil” diyerek bakamazsın. Çünkü görürsün ki, her şey senden bir parça taşır. Her şey, aynı hakikatin bir tezahürüdür.

Ben bazen yazarken de bunu hissederim. Kalem, kelimeleri farklı farklı yazsa da, onların içinde hep aynı mana dolaşır. Her cümle, o birliğe dönmek ister. Yazmak da aslında bir tevhid eylemidir. Parçalanmış düşünceleri bir anlamda toplamak… Kalem, insanın içindeki kesreti vahdete erdirir.

Bu yüzden “vahdet”, sadece Tanrı’nın birliği değil, varlığın bütünlüğüdür. Her şeyin bir anlamda birbirine bağlı olduğunu bilmek, insanı hem tevazuya hem merhamete taşır. Çünkü kimse kimseden kopuk değildir. Her şey, o büyük bütünün bir parçasıdır.

GAZETECİ YAZAR ŞAİR S.B ULUSLARASI İLİŞKİLER AYŞENUR TOKSÖZ 

Bir Yorum

  • Kadınlar, erkeklere nazaran gözleri ile bakarken ayrıntıyı yakalamakta daha başarılıdır. 👍 Öte yandan Doğan Cüceloğlu’nun dediği gibi “İçimizdeki çocuk ve ana-baba da önemlidir.” Akıl ve kalp arasındaki.
    Bazı sapkın inançlarda da; ” Tanrı, herşeyi yarattığı gibi parayı da yaratmıştır. Ne kadar çok param olursa, o kadar Tanrısal bir güce sahip olurum.” günümüzde toplumsal bozulmalarının bir yansımasıdır.

Cevap bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir