Alacakaranlık çökerken, şehrin siluetleri erir gökyüzünde. Ne bir haritası var bu şehrin, ne de bir adı. Sadece hayallerde kurulur, zihnin en uç köşelerinde belirir. Sokakları dilsiz, binaları zamansız; her bir taşında unutulmuş anıların yankısı gizli. Burası, hiç ayak basılmamış bir eşik, kayıp bir pusula ile varılan son nokta.
Ruhum bu şehre her uğradığında, her şeyden azade hissederim kendimi. Ne geçmişin ağırlığı ne de geleceğin belirsizliği beni bağlar. Sadece o anki varoluşun çıplaklığı, bir hıçkırık gibi yankılanır tenimde. Kimse beklemez beni bu sokaklarda, kimse sormaz adımı. Yalnızca rüzgar fısıldar eski melodileri, duvarlar anlatır dilsiz hikayeleri. Bilirim ki, bu şehir sadece benim, sadece o anlık bir sığınak. Ve şafak söktüğünde, o da benimle birlikte, var olduğu bilinmezliğe geri döner, bir daha ne zaman çıkagelir bilinmez.






