Home / Tarih / Unutulan Medeniyet: Hititlerin İzinde

Unutulan Medeniyet: Hititlerin İzinde

Anadolu toprakları, tarih boyunca sayısız medeniyete ev sahipliği yaptı. Ancak bu medeniyetlerden biri, yüzyıllar boyunca sessizliğe gömülüp unutuldu: Hititler. Bugün arkeolojik kazılar ve çözülmüş çivi yazıları sayesinde, bu kadim uygarlığın izlerini yeniden keşfetmek mümkün hale geldi.

Hititler, M.Ö. 17. yüzyılda Anadolu’nun merkezinde, yani bugünkü Çorum ve Yozgat civarlarında bir krallık kurdu. Başkentleri Hattuşa, hem mimarisi hem de idari yapısıyla dönemin en gelişmiş şehirlerinden biriydi. Devasa taş surlar, aslanlı kapılar ve kral sarayları, Hititlerin mühendislikte ne kadar ileri olduklarını gözler önüne serer. Ancak onları asıl farklı kılan, yalnızca güçlü bir devlet kurmaları değil, adalet anlayışları ve diplomasiye verdikleri önemdi.

Hititler, tarihin bilinen ilk yazılı barış antlaşmasını yapan uygarlıktır: Kadeş Antlaşması. Mısır firavunu II. Ramses ile Hitit kralı III. Hattuşili arasında yapılan bu antlaşma, sadece iki büyük gücün savaşa son vermesini değil, aynı zamanda diplomasi tarihinin de başlangıcını simgeler. Bu belge, bugün dahi Birleşmiş Milletler binasında bir kopyası sergilenen insanlık miraslarından biridir.

Hititlerin günlük yaşamına dair bilgiler, çoğunlukla kil tabletler sayesinde gün yüzüne çıkmıştır. Bu tabletlerde tanrılara yapılan dualar, yasalar, ticaret anlaşmaları ve hatta aşk mektupları bile bulunur. Kadınların toplumdaki yeri, diğer birçok eski uygarlığa göre oldukça güçlüydü. Kraliçeler –özellikle ünlü Puduhepa– devlet yönetiminde etkin roller üstlenmiş, antlaşmalara imza atmış ve rahibelik yapmıştır. Bu durum, Hititlerin toplumsal yapısında cinsiyet eşitliğine dair erken bir farkındalık olduğuna işaret eder.

Ancak her medeniyet gibi Hititler de zamanla zayıfladı. M.Ö. 1200’lerde meydana gelen Deniz Kavimleri istilaları ve iç karışıklıklar, bu güçlü imparatorluğu çöküşe sürükledi. Hattuşa terk edildi, taş yapılar doğanın içinde kayboldu ve Hititler tarih sahnesinden çekildi.

Yüzyıllar sonra, 20. yüzyılın başında yapılan kazılarla bu sessiz uygarlık yeniden “konuşmaya” başladı. Bugün Boğazköy’deki kalıntılar, geçmişin ihtişamını fısıldayan birer tarih müzesidir.

Hititler bize sadece taş kalıntılar değil, barışın, adaletin ve insanlığın köklerine dair unutulmaz dersler de bıraktı. Belki de tarihin en büyük armağanı budur: geçmişin hatıralarından geleceğe yol göstermek.

Cevap bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir