Bazen insan, ne kendini anlatabilir ne de anlatılmak ister. Bu suskunluk anlarında kitaplar devreye girer. Zihnin karmaşasından kaçarken, bir romanın satır aralarında kendimizi bulmamız tesadüf değildir. Modern yaşamın getirdiği yoğun stres, duygusal yorgunluk, yalnızlık ve ruhsal travmalarla başa çıkmaya çalışan bireyler için kitaplar, bir kaçış değil; tam aksine bir dönüş aracıdır. İşte bu noktada biblio-terapi, yani kitapla terapi kavramı ön plana çıkar. Biblio-terapi, edebiyatın dönüştürücü ve iyileştirici gücünü temel alan psikolojik bir yaklaşımdır. Kitapları sadece bilgi kaynağı değil, duygusal iyileşme aracı olarak da kullanan bu yöntem, bireyin iç dünyasına yönelmesini, sorunlarını anlamlandırmasını ve kimi zaman çözümlemesini mümkün kılar. Sözcüklerin hem düşündüren hem onaran doğası, insanın ruhsal derinliklerine temas edebilecek en zarif araçlardan biridir.
Biblio-terapi düşüncesi yeni değildir. Antik Yunan’da kitaplar, “ruhun şifa evi” olarak görülmüştür. Thebes’te bir kütüphanenin kapısında yazan “Burası ruhun tedavi yeridir” ibaresi, kitapların yalnızca zihni değil, ruhu da beslediği inancını simgeler. Günümüzde biblio-terapi iki ana biçimde uygulanır. Yönlendirilmiş biblio-terapi, bir terapistin danışana özel kitaplar önerdiği profesyonel bir süreçtir. Bu yöntem depresyon, yas, kaygı bozuklukları gibi birçok psikolojik durumda destekleyici bir araç olarak kullanılır. Kendiliğinden biblio-terapi ise bireyin kendi duygusal ihtiyacına yönelik olarak kitaplara yönelmesiyle ortaya çıkar. Özellikle okuma alışkanlığı olan bireyler için bu süreç içgüdüsel olarak işler.
Kitapla kurulan bağ sadece içerikle sınırlı değildir. Okuyucu, karakterle özdeşleşir, olayların içinde kendine dair parçalar bulur. Örneğin Franz Kafka’nın Dönüşüm’ündeki Gregor Samsa, toplumdan dışlanmışlık hissiyle baş eden birçok bireyin aynası olabilir. Virginia Woolf’un Kendine Ait Bir Oda’sı, bastırılmış kimliklerle yüzleşen okuyucular için bir özgürleşme metnidir.
Kitaplar bireyin yalnızlığını onarır, yaşadıklarını kelimelere dökmesine gerek kalmadan “anlaşıldığını” hissettirir. Biblio-terapik etki burada başlar: Kişi okurken kendisini bir karakterde, bir olayda ya da sadece bir cümlede bulur. Bu buluşma anı, iyileşmenin başladığı andır. Bugün sosyal medya platformlarında paylaşılan kısa öyküler, kitap alıntıları ya da edebi podcast içerikleri de bu sürece katkı sunmaktadır. Birçok birey, kitaplara tutunarak yaşamla olan bağını yeniden kurmaktadır. Biblio-terapi; kitapların, insan ruhunun karanlık dehlizlerine ışık tuttuğu bir iyileşme biçimidir. Kitaplar sadece bilgi değil; empati, dayanışma, umut ve farkındalık taşır. Psikolojik yıpranmışlık yaşayan bireyler için kitaplar, bir terapi koltuğundan farksızdır. Sözcüklerin gücüyle yüzleşme, fark etme ve kabullenme süreçleri desteklenebilir. Çünkü bazen iyileşme, profesyonel bir müdahale ile değil, bir roman karakterinin fısıltısıyla başlar. “Ben de böyle hissediyorum” cümlesini duymak değil, okumak bile kişiyi kendi duygularıyla barıştırabilir. Bu nedenle biblio-terapi yalnızca bir yöntem değil, kitapla insan arasında kurulan derin ve anlamlı bir bağdır. Bu bağ sayesinde birey, hem kendi iç yolculuğuna çıkar hem de iyileşmenin sözcüklerde saklı olduğunu fark eder.
Kaynakça:
- Rubin, R. J. (1978). Using Bibliotherapy: A Guide to Theory and Practice. Oryx Press.
- Pardeck, J. T. (1994). Using Books in Clinical Social Work Practice:
- A Guide to Bibliotherapy. Greenwood Press.Şahin, C. (2020). “Bibliyoterapi ve Kitapların Psikolojik İyileştirici Etkisi.” Psikoloji Çalışmaları Dergisi, 25(2), 55-68.
- Didion, J. (2005). The Year of Magical Thinking (Sihirli Düşünce Yılı).
- Kafka, F. (1915). Die Verwandlung (Dönüşüm).
- Woolf, V. (1929). A Room of One’s Own (Kendine Ait Bir Oda).
- Yılmaz, A. (2019). “Kitapların Terapi Etkisi: Bibliyoterapi Üzerine Bir Değerlendirme.”
- Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, 91, 327–342.Diogenes Laertios. Yaşamlar ve Öğretiler. (Antikçağ felsefecilerine dair)
Yazar: Azra Can