Gökyüzüne her baktığımızda bizi karşılayan şey yalnızca yıldızların parıltısı değildir. Onların ardında saklanan bir sır, insana fısıldanan bir hakikat vardır. Kozmoz, yani evrenin düzeni, ahengi, uyumu… Bu kelime yalnızca bir bilim terimi değil; aynı zamanda varlığın özünü anlamaya çalışan her insan için bir anahtardır.
Yunan filozofları bu düzeni logos kavramıyla açıklamaya çalışmış, İslâm düşünürleri ise kozmosu Allah’ın kudretini gösteren ayetler olarak görmüştür. Kozmos, insanın yaratılmışlığını anlamasında büyük bir işaret taşır. Çünkü yaratılmış olmak yalnızca bir başlangıç değil; aynı zamanda sürekli devam eden bir enerjiye bağlıdır.
Tabiatın her unsuru, güneşin doğuşu, yıldızların devinimi, rüzgârın akışı bize görünmez bir düzenin varlığını hatırlatır. Tesadüf sandığımız şeyler aslında kusursuz bir matematiğin, bir iradenin işaretleridir. İşte bu hakikati kavradığımız anda, yaratılmış olmanın bambaşka bir yönüyle yüzleşiriz.
Yaratılmış olmak yalnızca var olmak değil; aynı zamanda hayatın kendisinden beslenen bir enerjiye sahip olmaktır. Bu enerji sabahın ilk ışığında yüzümüze vuran tazelikte, bir çocuğun gülüşünde, içimize dolan derin bir huzurda kendini gösterir.
İnsan, yaratılmış olduğunu fark ettiği anda yaşamın aslında tesadüfi bir akış değil; büyük bir anlamın taşıyıcısı olduğunu hisseder. Bu fark ediş, insana sıradan günlerin bile özel bir boyut taşıdığını hatırlatır. Çünkü varlık bize yalnızca nefes almayı değil; aynı zamanda hayata katılmayı, üretmeyi, sevmeyi, bağlanmayı da hediye etmiştir.
Yaratılmış olmak, insanın kalbine görünmez bir güç verir. Kimi zaman sabır, kimi zaman umut, kimi zaman da yeniden başlama cesareti olarak hayatımıza dokunur. İnsanın ruhunda beliren bu enerji, tıpkı evrenin genişlemesi gibi sürekli yenilenir, sürekli canlı kalır. Hiçbir acı, hiçbir kayıp bu enerjiyi bütünüyle söndüremez. Çünkü yaratılmış olmanın ardında sonsuz bir kudretin imzası vardır.
Kimi zaman göğe bakıp bir yıldızın ışığında hayranlığa kapılırız, kimi zaman içimizdeki sessizliğe kulak veririz. Aslında ikisi de aynı gerçeği fısıldar: Varız, çünkü yaratıldık. Ve yaratıldığımız için, hayatın bütün yükleri altında yine de yürüyebilir; düşsek bile yeniden doğabiliriz.
Yaratılmışlık insana yalnızca bir başlangıç noktası değil; aynı zamanda yolun kendisini armağan eder. Bu yolculukta attığımız her adım, aldığımız her nefes, hissettiğimiz her duygu bir enerjiyle beslenir. Bu yüzden yaratılmış olmak en büyük şükür sebebidir. Çünkü varlığımız, evrenin en ince düzeniyle uyumlu bir şekilde var kılınmıştır.
Ve insan bunu fark ettiğinde, hayatın yalnızca yaşanacak bir zaman dilimi olmadığını; aynı zamanda anlamla dolu bir emaneti taşıdığını anlar.
Gazeteci, Yazar, Şair
Ayşenur TOKSÖZ
Bir Yorum
Eski çağlarda insanlar gökyüzünü takip etmek zorundaydı çünkü Ekim zamanını kaçırırlarsa aç kalma tehlikesi vardı.